19 Ekim 2008, Pazar
Son Güncelleme 23:21
NUR ÇINTAY A.
YASAM / 19/10/2008nur.cintay@radikal.com.tr
Dikenlere takilan kiz
Bitmesine birkaç saat kala gittiginizde, bir sayfiye kasabasina sezon
sonunda ugramissiniz gibi, o ilk piyasa telasi bitmis, ortalik sakinlesmis oluyor.
Geçen seneden
biliyorum, ucu ucuna yetismistik, galericiler artik koli yapma asamasindaydi,
dolayisiyla garip bir samimiyet hasil olmustu. ‘Amaan gidilmez bu saatten
sonra, bitti zaten’ demeyin diye diyorum, aksama kadar vakit var. Contemporary
Istanbul Çagdas Sanat Fuari, Lütfi Kirdar’da. Kongre Vadisi
çalismalari yüzünden biraz mayinli bölge oralar, mümkünse
arabasiz olun. Ve topuksuz. Yürüyeceksiniz.
Contemporary Istanbul’da sizi ilk karsilayan Hüseyin Alptekin oluyor.
Çagdas sanat denince Türkiye’de herhalde akla gelen ilk birkaç
isimden biri olan Hüseyin Alptekin’i geçen yilbasi, henüz
fazla gençken, fazla küt diye kaybetmistik. Bente Christensen-Ernst’in
‘Sanatçibasi’ isimli yagliboya resminde günes gözlüklerinin
arkasindan gülümseyerek bakiyor.
Giris katinda sagdan sagdan ilerliyoruz. Brooklyn Köprüsü fotograflariyla
ve baska çalismalariyla birkaç galeride imzasini görüyoruz
ama çok bahsi geçen o büyük isi de kendisi de, adini
tasiyan Dogançay Müzesi’nin standinda. Okumussunuzdur, Burhan
Dogançay’in Milasli lastik tamircisi Kemal Ada’nin dükkânindan
hareketle yaptigi ‘Stonewall/Tas Duvar’in fiyati 1milyon dolar olarak
belirlendi. Bu da yasayan bir Türk sanatçinin eserine biçilen
simdiye kadarki en yüksek rakam.
‘Stonewall’, duvar yazilariyla, panoya tutturulmus resimleriyle
bizi sahiden de bir lastikçi dükkânina götürüyor.
Kameralar, meraklilar, fuarin en izdihamik standlarinin basinda geldigi muhakkak,
ama bazilarimiz için arkasindaki hikâye sonuçtan daha enteresan.
‘Kus Kafesi’ni görünce Besiktas’taki Knorr çorba
duvarini hatirlamak da bilmiyorum tek benim isledigim bir suç mu?!
Dolasalim: Balkan Naci Islimyeli’nin ‘Tuhafliklar Tarihi’
serisi, uzak ve yakin tarihi ince ince hicvediyor. Detaylarda envaiçesit
sürpriz, isimlere ayrica dikkat!
Kezban Arca Batibeki’nin çarsafli ve peçeli kadini, göz
pinarlariyla insani zapt etmekte. Ama ben onun asil pin-up’larinin, oyunlu/oyuncakli
fotograflarinin hastasiyim. ‘Roma’yi yakarim, üstüne de
sigarayi’ yapan yavrularin berisindeki bitmis tükenmislik... Milföy
gibi üst üste neseyle hüzün katlari...
Mahmut Karatoprak’in ahsap üstüne yagliboya ‘puzzle’larina
kayitsiz kalinmiyor; her bir kutucuk ayri hikâye. Hele bir de miknatisli
yapacak ki onlari, sanat eserini istedigi gibi degistirebilecek insan; bölecek,
ayiracak, tekrar bitistirecek. Sahane fikir.
Bir de hareketli, muzip isler var. Bazilari onlari asagilasa da ben bayiliyorum.
Jack Vanarsky, ahsabi elektrikli mekanizmayla kimil kimil ettiriyor mesela.
Plastik bir çantanin altinda kavusturulmus eller, bir yandan da ovusturuluyor.
Asil alt katin hemen girisinde bir kizcagiz var ki... Dikenlerin arasindan yukari
çikmaya debelenirken mutlaka kendini seyrettiriyor. Zürih dogumlu
sanatçi Marck’in ‘Thorns/Dikenler’ adli bu çalismasina
bakip bakip “Evladim, bu resim mi?” diye soran teyzeler olmus, bu
bir video-heykel. Bitisikte de sandiktan ve sudan çikmaya çalisan
versiyonlari duruyor. Isviçre/Basel’den gelen Licht Feld Gallery’nin
sitesine girip (www.lichtfeld.ch ) videosunu izleyebilirsiniz.